Bu dizi hakkında söyleyecek söz bulamadığım için paldır küldür dalıyorum mevzuya. Öncelikle dizinin adı Bron/Broen (Köprü). CSI maratonlarını bıkmadan saatlerce izleyen, 100 sayfalık edebi eserleri "Bitse de gitsek!" havasında okuyan ama 600 sayfalık polisiye-gerilim kitaplarını 24 saat dolmadan okuyan birisi olarak, Bron/Broen rahatlıkla ilk 5 dizim arasına girer.
Öncelikle dizinin en çok hoşuma giden yanı ABD veya İngiltere kökenli olmaması. Avrupa'nın kuzeyinde, soğuk memlekette geçen hikaye, insanda Hollywood tarzının dışında kalan, alışık olmadığı bir izlenim bırakıyor. Malmö-Kopenhag ve onları bağlayan Öresund Köprüsü etrafında dönen hikaye, bize oradaki yaşam şartlarını çok güzel yansıtıyor. Doğal güzellikleri ve şehrin harikalarını arka plan olarak kullanılması diziye artı puan kattı benim gözümde. İnsanların hayata bakış açısı adeta tokat etkisi yapıyor, o kültüre alışık olmayan bizlere. Soğuk iklim, soğuk insanlar, soğuk ülkeler, soğuk ilişkiler... Dünya bizim gördüklerimizden ibaret değilmiş meğer!
Başrollere baktığımız zaman Martin Rohde karakterini canlandıran Kim Bodnia'yı ve Saga Noren'i oynayan Sofia Helin'i görüyoruz. Bodnia nispeten Hollywood dünyasına daha aşina, kendisini The Stranger Within, İn A Better World gibi filmlerde görmeniz mümkün. Sofia Helin ise herhangi bir Hollywood projesinde yer almadı bugüne kadar. Şahsen kapalı kutu sürprizlerine bayılan birisi olarak Sofia'nın oyunculuğunun benim üzerimde bıraktığı etki, eğlencesine dinlemeye gidilen mahalli sanatçının Pink Floyd gitaristinden az hallice çıkması kadar şaşırtıcıydı. Psikozlu bir dedektifi canlandırmak bir oyuncu olarak kolay olmasa gerek fakat Sofia bu işin altından çok güzel kalkmış. Ayrıca Sofia'nın İsveçli ve Kim'in Danimarkalı olması dizideki rolleriyle uyumlu olmuş.
Gelelim dizilerin can damarına, hikaye ve akıcılık. Hikaye kısmı yazar John Verdon'un Dave Gurney üzerine yazdığı seriler gibi başlıyor. Sıradan gibi gözüken ama fantastik detayları olan bir cinayet ile açılıyor perde. Malmö ve Kopenhag'ı bağlayan Öresund Köprüsü'nde 45 saniyelik bir elektrik kesintisi olur ve köprünün tam ortasında bir ceset bulunur. Yarısının Danimarka yarısının da İsveç'te kalması nedeniyle iki tarafın da polisleri olay yerine gelir. Cesedi kaldırırken ortadan bölünmüş olduğu görülür. İncelemeler sonucunda da köprüyü milimetrik olarak ortaladığı anlaşılır ve olaylar dallanır budaklanır cinayetlerin ardı arkası kesilmez... Hikaye konusunda kesinlikle mükemmelliğe yakın bir çizgi izleyen dizinin eksi yanı Türk dizilerinde olduğu gibi fazla yan karakter olması ve dolayısıyla ana hikayeden ayrı fazla zaman geçmesi gösterilebilir. Fakat yan karakterlerin fazla olmasını avantaja çevirmesini bilmiş senaristler, ABD dizilerindeki gibi tüm akışı değiştiren bir yan karakter aniden ortaya çıkmıyor, kendi hikayeleri çok ustaca ana hikayeye entegre ediliyor. Senaristlerin başı sıkışınca ortaya sıktıkları bir karakter yok ki bu da en güzel yanlarından birisi...
2 sezonu deviren, inanılmaz büyük bir başarı yakalayan dizinin elbette ABD kökenli versiyonu çıktı ama orijinalinden ayrılmamanızı tavsiye ederim. Polisiye gerilim hayranlarının severek izleyeceği bir dizi ki an itibari ile 8,6 olan İMDB puanı da bunu gösteriyor. Özetle Bron/Broen kaçırmamanız gereken bir yapım, tavsiye ederim...
Ayrıca intro şarkısı: Choir of Young Believers - Hollow Talk